Güzel ve ışıl ışıl bir cilt denince ilk akla gelenlerden biri kolajen oluyor. Çünkü kolajen cilde esneklik ve sıkılık verir. Kolajen aynı zamanda dişlerde, deride, tendonlarda, kıkırdakta, kan damarlarında, saçta ve tırnaklarda bulunuyor. Vücudu bir arada tutan yapısal proteindir. Bağları bir arada tutan güçlü bir uhu gibi düşünebilirsiniz aslında.
Kolajen takviyesi almamız gerekiyor mu?
Kolajen aslında vücudumuzda doğal olarak bulunan, doğduğumuz andan itibaren üretilen bir çeşit proteindir.
Her ne kadar doğal olarak vücutta sentezlenen bir protein olsa da özellikle yaş ilerledikçe vücudumuzdaki kolajen üretimi yavaşlar. Aynı zamanda bazı etkenler yüzünden vücuttaki kolajen kaybı artıyor. Modern yaşam tarzı, kötü beslenme, yüksek oranda güneşe maruz kalma, sigara içmek, aşırı alkol tüketimi, günlük alınması gereken C vitaminine dikkat etmeme, kirli hava, çok yoğun spor aktivitesi, uyku düzensizliği gibi birçok etken vücudumuzun kolajen depolarını azaltır. İşte, bütün bunlara bağlı olarak da bağ dokumuzda, eklemlerimizde ve cildimizde bol miktarda bulunan kolajen proteini yıllar içerisinde azalmaya ve yapısal bütünlüğünü kaybetmeye başlar. Bu azalma 30’lu yaşlarda başlar. Buna bağlı olarak da kolajen üretimine destek verilmediğinde ciltte, kemiklerde, eklemlerde bir takım hasarlar oluşmaya başlar. Yapılan araştırmalarda takviye almanın cildimizde ki kolajen seviyesini arttırabileceği, kırışıklıkları azaltabileceği, cilt elastikliğini ve nemini arttırabilceği yönündedir.
Kolajen üretimi için…
Vücudumuz vitamin, mineral, esansiyel aminoasitleri kullanarak kolajen üretir. Kolajen yapısında en çok bulunan aminoasit glisindir. Vücudumuzda kollajen üretimini arttırmak için bu üretim esnasında sık kullanılan vitamin ve minerallere beslenme düzenimizde yer vermemiz gerekiyor. C vitamini, Çinko, Demir vb. kaynaklara yer vermemiz lazım.
Kolajen içeren besinler…
Özellikle sığır ve inek etinde bulunur. Hayvanların kemiklerinde, derisinde ve sakatat bölgelerinde daha fazladır. Kemik suyu ve paça çorbası, tavuk suyu vs, turna ve somon balığı, yumurta, trunçgiller yani c vitamini kaynakları, yaban mersini, böğürtlen, çilek, tropik meyveler yani ananas, mango, hindistan cevizi vs, koyu yeşil yapraklı sebzeler, kaju, ceviz, badem, baklagiller, sarımsak gibi besinleri tüketmek kolajen üretim miktarını arttırır.
Piyasada çok fazla kolajen takviyeleri bulunmakta. Aslında kolajen seçimini etkileyen faktör kolajen çeşitleridir. Vücudumuzda farklı tiplerde birçok kolajen var. En sık duyduklarımız ve vücudumuzdaki kolajenlerin yaklaşık olarak %80-90’ını oluşturan; tip 1, 2 ve 3 kolajenler.
Söz konusun cilt olunca tip 1 ve tip 3 ön plana çıkıyor çünkü cildimizin %75’i tip 1 ve 3 kolajenden oluşuyor. Eğer kolajeni cildinize destek için kullanacaksanız tip 1 kolajen tercih etmenizi öneririm.
Kolajeni saç ve tırnaklarınızı desteklemek için kullanacaksanız tip 1 kolajeni tercih etmelisiniz.
Kolajeni tendonlarınızı (kasların kemiğe tutunduğu yapılar) desteklemek için kullanacaksanız tip 1 kolajen tercih etmelisiniz.
Eklem kıkırdaklarını oluşturan kolajenin %70’ini tip 2 kolajenden oluşuyor. Eklem kıkırdaklarına destek için tip 2 kolajeni tercih etmek gerekiyor.
Osteoporoz, osteoartrit gibi rahatsızlıklarda kemiklerinize destek olmak için tip 1 kolajen tercih etmelisiniz.
Son olarak önceliğiniz doğal takviye olsun…
Yapılan en büyük yanlışlardan biri beslenme düzenimizi düzeltmeden takviye ürünlere başvuruyoruz. Oysaki önceliğimiz doğal kolajen kaynakları olmalı. Takviye ürün kullanmak ilk tercih olmamalı. Kolajenden zengin, üretimini destekleyici besinleri diyetinize ekleyin. Daha sonra takviye ürünleri düşünebilirsiniz.
Sağlık ve sevgi ile kalın…
Yorum Yazın