Albümü her gözden geçirmemde, aramızdan ayrılanları görüp hüzünleniyorum. Vedalaşmalar sıklaştıkça hüznüm artıyor.
SANKO Holding'in etkinliğinde basın mensupları ile bir araya gelen Sayın Abdulkadir Konukoğlu bana ne söylüyordu, bilmiyorum ama Atilla Karaduman ve Yakup Çiçek konuşmanın paydaşı olmuş. Merhum Atilla Ağabeyi bildiğimiz siması ile karşımda görünce anılara daldım.
Gaziantep dışında olmam dolayısıyla son yolculuğuna uğurlayamamanın ezikliğini yaşıyorum. Allah rahmetini esirgemesin. Ailesinin ve değer bilenlerin başı sağ olsun. Geldiğimde mutlaka ziyaret edeceğim. Vefatı sonrasında Camide çekilen fotoğrafları görünce ve Gaziantep gazetelerinin önemli bölümünde o fotoğraf ve haberi okuyamayınca Yunus Emre'nin "Şöyle Garip Bencileyin" şiiri ve sosyal medyada okuduğum "Kağıt Bardak" hikayesini adeta yaşadım. Uzun yazıyı okumaktan kaçınanlar için özetini Nasreddin Hoca'nın "Ye Kürküm Ye" benzetmesi ile özetleyebilirim.
Şöyle Garip Bencileyin
Acep şu yerde var m'ola
Şöyle garîp bencileyin
Bağrı yaralı gözü yaşlı
Şöyle garîp bencileyin
Gezdim Rum ile Şam'ı
Yukarı illeri kamu
Çok istedim bulamadım
Şöyle garip bencileyin
Kimseler garip olmasın
Hasret oduna yanmasın
Hocam kimseler duymasın
Şöyle garip bencileyin
Söyler dilim ağlar gözüm
Gariplere göynür özüm
Meğer ki gökte yıldızım
Şöyle garip bencileyin
Nice bu dert ile yanam
Ecel ere bir gün ölem
Meğer ki sinimde bulam *
Şöyle garip bencileyin
Bir garip ölmüş diyeler
Üç günden sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin
Hey Emre'm Yunus biçare
Bulunmaz derdine çare
Var imdi gez şardan şara **
Şöyle garip bencileyin
* Sin: Mezar anlamına gelir. Son kelimesi bu kökten türemiştir. Sin, yaşlı anlamına da gelmektedir.
* Şar: Şehir demektir.
Kağıt Bardak
Eski bir bakandan bir konferansta konuşma yapması istenmişti.
Elinde kağıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı.
Ama kafasının başka yerde olduğu sanki anlaşılıyordu.
Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu, kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı. Derin bir nefes aldı ve;
“Biliyor musunuz ne düşünüyorum?” diye sordu, "Bu konferansta geçen yıl da, hem de aynı kürsüde konuşmuştum. Tek bir fark vardı; o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu. Buraya gelirken bana business class bileti alınmıştı, hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu. Beni önce bir otele götürmüşlerdi. Otel müdürü beni otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı..
Ertesi sabah lobide benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı.
Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişlerdi.
Özel bir kapıdan içeri almışlardı.
Çok şık bir bekleme odasında konferansı beklerken porselen bir kapta kahve ikram etmişlerdi. Sonra da beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim.”
Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti... “Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum.”
Bir an durdu ve sonra “Dün buraya kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum. Beni hava alanında kimse karşılamadı. Otele taksi ile geldim. Kendi odama kendim çıktım.
Bu sabah buraya otelden yine taksi ile geldim. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile. Sonra da bulabildiğim yerde oturdum. Canım kahve istedi ve görevliye sordum; bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi. Ben de çıktım ve şu gördüğünüz kağıt bardağa kahveyi kendim doldurdum.”
Seyirciler gülmeye başlamıştı.
“Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı.
Makamıma sunulmuştu.
Benim asıl bardağım işte bu.”
Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi. Alkışlar bitince de şunları söyledi:
“Size verebileceğim en iyi ders bu işte. Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir. Size ait değildir. Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde porselen bardağınızı halefinize verirler.
Çünkü aslında hep layık olduğunuz kağıt bardaktır.
Simon Sinek Leaders eat last kitabından
Yorum Yazın