Bir ülkenin küresel ölçekteki gelişmişliği birçok alanda ölçülebilir. Ancak burada en önemli noktalardan birisi de o ülkenin geleceğini emanet edeceği çocuklara gösterdiği özendir. Bir ülkede çocuklar, ilköğretim çağından itibaren iyi bir eğitim alamıyorsa, iyi beslenemiyorsa, bilim ve teknoloji tabanlı bilinçli bir şekilde sosyalleşemiyorsa ve gelecek adına endişeler yaşıyorsa o ülkenin gelişmişliğinden bahsetmek mümkün değildir.
Ülkelerdeki yöneticiler her alanda çalışır ve yeni nesillere iyi bir gelecek hazırlar ve emanet ederler. Çocuklar ve gençler ise hazırlanan bu zemin üzerinde teknolojik çağa uygun yeni başarı hikayeleri yazarlar. Ancak, zemin birçok alanda sorunlarla doluysa çocuklar ve gençlerimiz geleceğe güvenle bakmazlar.
Bakın, düne kadar tarımda kendi kendine yeten, dünyanın dört bir yanına tarım ürünleri ihraç eden bir ülke olan Türkiye, bugün ne yazık ki kendi vatandaşlarını doyuramaz hale geldi. Tarım politikalarındaki yanlış tercihler ve plansızlık, ülkemizi samanı dahi ithal eden bir konuma getirdi. Bu, sadece çiftçimizin değil, hepimizin kaybı. Türkiye, tarımda güçlü bir ülkeyken, nasıl oldu da ithalat bağımlısı bir ülke haline geldi?
Bir zamanlar bereket fışkıran topraklarımız, bugün beton yığınlarına dönüşmüş durumda. Çiftçiler yalnız bırakıldı; maliyetler arttı, destekler azaldı ve tarımsal üretim büyük bir düşüş yaşadı. Nohuttan buğdaya, mercimekten samana kadar birçok temel ürünü dışarıdan almak zorunda kalıyoruz. Bu sadece bir ekonomik kriz değil, aynı zamanda bir yönetim krizidir. Tarım sektörü bugün adeta can çekişiyor, oysa bir zamanlar Türkiye’nin en güçlü olduğu alanlardan biriydi.
Bu topraklar artık ülke insanını besleyemez hale geldi. Peki, çocuklarımız ne yapıyor? Türkiye’nin çocukları okullara aç gidiyor. Anne babalar, evde çocuklarına bir öğün yemek hazırlamakta zorlanıyor. Beslenme çantaları boş. Okullarda “beslenme saatleri” çocuklar için hüzne dönüşmüş durumda. Arkadaşlarıyla paylaşacak bir yiyeceği olmayan çocuklar, okul musluklarından su içerek karınlarını doyurmaya çalışıyor. Bu tablo, ekonomik eşitsizliğin ve kötü yönetimin en acı sonuçlarından biri olarak karşımızda duruyor.
Bugün anneler ve babalar dertli. Çocuklarının geleceği için endişeliler. Çocuğuna sabah kahvaltısı hazırlayamayan bir annenin gözlerindeki çaresizlik, bu ülkenin en büyük sorunu olmalıydı. Ama ne yazık ki hükümet yetkilileri, gerçek sorunları görmektense kendi çıkarları ve rant peşinde koşmaya devam ediyor. Türkiye bu durumu hak etmiyor. Çiftçimizin alın teri, toprağımızın bereketi hiçe sayılarak yürütülen politikalar, bugün çocuklarımızın aç karnına mal oluyor.
Okullar artık sadece bir eğitim yuvası değil, aynı zamanda hayatta kalma mücadelesinin verildiği yerler haline geldi. Beslenme saatlerinde arkadaşlarıyla yiyeceklerini paylaşamayan çocuklar, sosyal adaletsizliğin ve derinleşen ekonomik krizin sembolü haline geldiler. Bu tablo, bir ülkenin yönetim zafiyetinin, yanlış ekonomi politikalarının ve tarımsal üretimin bitirilmesinin sonucudur.
Çocuklarımız, çiftçimiz, annelerimiz, babalarımız; bu ülkenin güzel insanları, açlık ve çaresizlik içinde hayatta kalmaya çalışıyor. Ve bizler, bu düzenin değişmesi için mücadele etmek zorundayız. Adalet, sosyal eşitlik ve halkın refahı için ayağa kalkmanın tam zamanı.
Yorum Yazın