Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ) Rektörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz, Kahve Molası’nın konuğu oldu. Yoğun çalışma temposuna www.memohaber.com’da kahve içerek mola veren Rektör Prof. Dr. Tamer Yılmaz, www.memohaber.com İnternet Haber Sitesi Yayın Koordinatörü Mehmet Taşçı'nın sorularını yanıtladı.
Üç yıldan beri Hasan Kalyoncu Üniversitesi Rektörlüğü görevini sürdüren Prof. Dr. Tamer Yılmaz ile Gaziantep’te sanayinin gelişmesi adına yapılan önemli projeleri, Üniversite-Sanayi işbirliği ve AR-GE çalışmalarını, toplumsal duyarlılık projelerini, Gaziantep Organize Sanayi Bölgesi’nde AR-GE ve üretimde yeniliklerin yapılacağı Teknoloji Araştırma Merkezi’ni (Teknokent) ve hayalindeki Hasan Kalyoncu Üniversitesi’ni konuştuk. Sorularımızı içtenlikle yanıtlayan Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ) Rektörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz ile yaptığımız keyifli röportajın satır başları şöyle:
* HKÜ TERCİH EDİLEN BİR ÜNİVERSİTE OLDU
* HEDEFİMİZ İLK 10 ÜNİVERSİTE ARASINA GİRMEK
* TÜBİTAK PROJELERİ ÜRETMEYE BAŞLADIK
* YAŞANILABİLİR KENTLERDE GAZİANTEP İLK 10’DA OLMALI
* ÜNİVERSİTELER HALKIN VE ŞEHRİN MALIDIR
* ÜNİVERSİTELER, SANAYİCİNİN İŞİNE YARAYAN BİLGİYİ ÜRETMELİ
* GAZİANTEP’TE YÜKSEK ÖLÇEKTE BİR ARGE YOK
*24 BÖLÜMÜN 11’İNDE LİDERİZ
* BÖLGENİN İLK VE EN GÜÇLÜ VAKIF ÜNİVERSİTESİYİZ
İşte Hasan Kalyoncu Üniversitesi (HKÜ) Rektörü Prof. Dr. Tamer Yılmaz ile yaptığımız keyifli röportaj…
HKÜ TERCİH EDİLEN BİR ÜNİVERSİTE OLDU
MEMOHABER: Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nde 3 yılınızı doldurdunuz. 3 yıl içinde Hasan Kalyoncu Üniversitesi’ne neler kazandırdınız?
3 yıldır buradayım. Bildiğiniz gibi Yüksek Öğretim Sistemi’nde bir üniversitenin en üst düzey yöneticisi olan rektörlüğün gerek süresi 4 yıldır. 4 yıllık periyotlar halinde bu görev süresi değişiyor, yenileniyor veya yenilenmiyor. Karar vericilerin karar verdiği bir şey. Tabi 3 yılda aslında birinci dönemin sonlarına doğru yaklaşıyoruz. Ortayı geçtik demektir bu. 2,5 yıl bitiyor 3. yıla yaklaşıyor. Bu da aslında geriye bakmak, değerlendirmek için bir fırsat. Bu nedenle sizlere teşekkür ediyorum belki bende hiç bu kadar geniş çaplı düşünmedim. Benim büyük bir üniversite yönetiminde ciddi bir tecrübem olduğunu düşünüyorum. Zaten beni de buraya görevlendiren mütevelli heyetimiz bunu dikkate alarak yapmıştır. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde 2008-2013 yıllarında beş yıl rektör yardımcısı olarak çalıştım ve tüm detaylarla ilgilendim. Benim özelde uzmanlığım Yıldız’da da başardığım oydu. Üniversite-sanayi iş birliği ARGE yapmak, inovasyon yapmak ve Teknopark. Ben ayrılırken orayı Türkiye’nin en büyük ikinci Teknopark’ı haline getirdik. Tabi böyle bir birikim olunca gittiğiniz yerde aynı şeyleri, o birikimi yansıtmak istiyorsunuz. O nedenle Gaziantep’e gelişimde Gaziantep’in beni heyecanlandıran kısmı oydu. Çünkü bir araştırma yaptığın zaman görüyorsunuz ki sanayisi çok güçlü, üniversite-sanayi iş birliğine yatkın. Burada bir potansiyel var, derinlik var. Yapılmamış şeyler var ve yapabiliriz diye düşünüyorduk öyle geldik. Şimdi ilk geldiğimizde tabi en önemli şey kurumsallaştırmayı oturtmak, ARGE ve bilimsel kültürü üniversiteye yerleştirmekti. Hasan Kalyoncu Üniversitesi 2008 yılında kurulmuş olmasına rağmen bölgenin ilk üniversitesi ama 2010 yılında ilk mezunlarını aldı. Hasan Kalyoncu Üniversitesi ben geldiğim zaman hiç mezun vermemişti. İlk mezunlarını biz ancak 2015 yılı mayıs ayında verdik. Bu çok önemli bir süreçti. Bir çevrimi tamamlamanız lazım. Yani ben geldikten iki sene sonra mezunları verdik. Aslında geldiğimde öğrenciler ikinci veya üçüncü sınıftaydı. O kurumsallaşmayı tamamlamalısın. Mezun vermeyi bilmek bile çok önemli bir şey bir üniversitede. Nasıl mezun verilir, ne yapılır bu kurumsallaşmayı tamamlamak lazım. Bence biz öncelikle eğitim öğretim süreçlerinde ilk lisans, ilk lisansüstü, ilk doktora. Bakın doktora mezunumuzda bu 3 yıl içerisinde mezunlarını vererek oradaki kurumsallaşmayı tamamladık. Artık biz tam anlamıyla bir üniversite olduk diyebiliriz. Çünkü bütün bu süreçleri yerine getirmiş ve başarıyla tamamlamış olduk. Kurumsallaşma önemli. Ben yöneticilik anlayışında 3. nesil yönetici, 3. nesil üniversite farklı bir yöneticilik farklı bir liderlik yapmaya çalışıyoruz, o modeli de buraya yerleştirmeye çalışıyorum. Geldiğimde 2200 öğrenci vardı, sonra 3300, şimdi de 4500 oldu. Geçen sene tek tek bütün öğrencilerle konuştum. 3300 öğrencimle konuşmuşum. Yani nedir bir stratejik plan kapsamında swot analizleri yaptık. Biz geleceğimizi planlayacaksak, beş yılımızı planlayacaksak 2015-2020’yi planlayacaksak, bunu bütün öğrencilerimizle, bütün öğretim elemanlarımızla birlikte yapmak zorundayız dedik ve bu stratejik çalışma planlarına başladık. Tüm öğrencilerimizle bir swot analizi, güçlü olduğunuz yerler neler, zayıf olduğunuz yerler neler, fırsatlar var mı, tehditler var mı bunları belirledik ve ortaya çıkardık. Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nde öğrenci sayısını 2000 lerden 4500 lere çıkardık. Lisans üstünde doktora programı açtık, orada derinleştik. Biz şuan da 24 bölüme öğrenci alıyoruz. Geldiğimde 14 bölüme öğrenci alıyorduk. 24 bölümün 14 tanesine de Türkiye genelinde çok başarılı öğrencileri alıyoruz. Yani Hasan Kalyoncu Üniversitesi’ni tercih edilen bir üniversite haline getirdik.
HEDEFİMİZ İLK 10 ÜNİVERSİTE ARASINA GİRMEK
MEMOHABER: Hayalinizdeki HKÜ’nün neresindesiniz? Nasıl bir üniversite hayal ediyorsunuz?
Şöyle ki ben Hasan Kalyoncu Üniversitesi’ni sadece bölgenin en güçlü üniversitesi değil, Türkiye’nin çok güçlü bir üniversitesi haline getirmek istiyorum. Şuan da Türkiye’nin en büyük 10 üniversitesinden 5 tanesi vakıf üniversitesi. Türkiye’de çok güçlü üniversiteler olmasına rağmen 10 büyük üniversiteden sadece 5 tanesi vakıf üniversitesi. Bunların isimlerini bilmiyorum ama bakarsanız göreceksiniz. Hasan Kalyoncu Üniversitesi de Türkiye’nin sayılı ilk 10-20 üniversitesine girebilecek düzeyde bir üniversite. Hem eğitim-öğretim hem ARGE çalışmaları hem de diğer sosyal sorumluluk projeleri kapsamında. Benim hedefim bu. Bir hedef koydum, o hedefte de adım adım ilerliyorum. Ben buraya geldiğimde biz 200 üniversite içerisinde belki de 150. sıradaydık. Geçen sene 109, sonra 65, şimdi de 44. sıraya kadar yükseldik. Yani bu iyi bir inme ama bizim hedefimiz Hasan Kalyoncu Üniversitesi’ni Türkiye’nin en iyi 10-20 üniversitesi arasına sokmak. Yani konuşulan bir üniversite haline gelmek istiyoruz, gençlerin girmek için çaba sarf ettiği bir üniversite haline gelmek istiyoruz, tercih edilen bir üniversite olmak istiyoruz. Dünya’da da söz sahibi olan bir üniversite olmak istiyoruz. Bunu Türkiye’de çok genç olmasına rağmen sadece birkaç üniversite başardı. İyi örnekler var Sabancı Koç gibi. İyi vakıf üniversiteleri örnekleri var. Hasan Kalyoncu da o alt yapıya sahip. Gaziantep iyi bir şehir olduğu zaman bu destekleniyor. İyi bir üniversite kurarsanız size geliyor ve sizi tercih ediyor böyle bir yönü var Gaziantep’in. Bu kadar her şey varken helva yapmamakta doğru değil. Biz de burada iyi bir üniversite yapabileceğimizi düşünüyoruz.
TÜBİTAK PROJELERİ ÜRETMEYE BAŞLADIK
MEMOHABER: Geldiğinizden beri yapmaktan en çok keyif aldığınız proje hangisi oldu?
Benim en çok keyif aldığım genellikle üniversite-sanayi iş birliği ve ARGE projeleri oldu. Biz TÜBİTAK projeleri üretmeye başladık. Öğrenciler ve halk bunu görmeye bilir. Ama biz artık Avrupa Birliği projeleri yapmaya başladık. ikinci Avrupa Birliği projemizde start aldık. Bu çok önemliydi. Yani uluslararası fonlardan üniversitemize ve şehrimize para çektik. Çok daha keyif aldığım şey patent üretmeye başladık. Ben bu sene baktım Gaziantep şehri patent sıralamasında üç sene önce 13. sıradaydı, 11 oldu, 8 oldu bu senede 6. sıraya çıktı. Gaziantep patent üretiminde 6. sırada. Kocaeli’nden sonra gelen bir şehir oldu. Ama Gaziantep 190 patent üretmiş. 30 patent başvurusunu ben yapmışım. O 30 patent silinince Gaziantep iki sıra aşağı düşüyor. Yani ben şunu görüyorum. Hasan Kalyoncu Üniversitesi Gaziantep’in patent konusunda önemli bir adımı oldu. Bu bir detaydır, buna herkes bakmaz ama benim için bu heyecan verici bir şeydir. Ben burada bulunduğum sıralarda Gaziantep patent üretiyor ve gerçekten olması gereken yere getirmişiz, katkımız olmuş diye düşünüyorum.
YAŞANILABİLİR KENTLERDE GAZİANTEP İLK 10’DA OLMALI
MEMOHABER: TÜİK’in yaptığı yaşanılabilir kentler araştırmasında Gaziantep sınıfta kaldı bu istatistik hakkında neler söyleyeceksiniz?
Tabi şimdi bazı sıralamaların endekslerinin arka planına bakmamız lazım. Yaşanılabilir kentler sıralamasını neye göre yapıyorsun. Ben İstanbul’da, yurt dışında, büyük şehirlerde yaşadım. Gaziantep’in de çok yaşanılabilir kent olduğunu söylüyorum. Orada demek ki, bir parametre her şeyi değiştiriyor. O parametre de muhtemelen bizim sınırımızdaki sıkıntılı durum. O parametreyi kaldırdığınız zaman ki o parametre de sizinle de ilgili bir şey değil. O parametre kalktığı zaman bence yaşanılabilirlikte ilk 10’a girebilecek bir şehir. Gaziantep’in ilk 10 da olması lazım. Ama bazı parametreler İbn-i Haldun’un dediği gibi coğrafya sizin kaderiniz oluyor ya o coğrafyadan kaynaklanan kaderinizi yaşıyorsunuz. Bir takım endekslerin ölçeklerin handikapları aslında. Gaziantep’te öyle bir durum hissediyor musunuz siz yok. Ama endekste sınırında savaş var mı varsa 10 puan 20 puan kısıyorum dediği zaman bir anda sizi düşürüyor. İç göç veya dış göç var mı diyor hemen puanı düşürüyor. Ama bazen iç göçle dış göçü avantaja dönüştürebilirsin. Amerika göç almak, insanları çekmek için bir çaba içerisine giriyor. O tehditi fırsata dönüştürme şansımız var ama Gaziantep’te bence iyi başarıyor. Ben İstanbul’un sokaklarında daha fazla Suriyelinin etkisini hissediyorum. Gaziantep’te de hissediliyor ama İstanbul’da ki yada başka bir yerdeki etkisi daha farklı değil. Sadece bence sınıra yakın olmamız bu durumu etkiliyor. Şimdi sağlıkla ve eğitimle ilgili gerçekten daha fazla yatırma ihtiyaç var. Sağlık yatırımlarını arttırmamız lazım. Burada üniversitelere de görev düşüyor. Bizim bir Sağlık Bilimleri Yüksek Okulumuz var. Belki bir sağlık merkezi de açmak adına bir planla katkı koymamız lazım. Üzerimize düşen görevi yapmamız lazım. Sağlık Bakanlığı’nın yapması lazım. Yatırımcılarımızın biraz daha bu konuya ağırlık vermesi gerekiyor. Eğitimde biz son sıradayız. Belki o bizim güçlülüğümüz de olabilir. Bizde daha çok girişimci çıkıyor. Çocuk Milli Eğitimin eğitim sistemine girince acayip bir hale geliyor. Gerçekten üniversite sistemi törpülüyor. Ben alıyorum seni oranı buduyorum, şuranı buduyorum tamam iyi bir mühendis oldun ama girişimden korkan, en ufak bir yatırım yapamayan, cesaret edemeyen bir adam haline geliyor ama bir fabrikaya girsin makine mühendisi olarak tıkır tıkır çalışır. Eğitimde ilerledik ama ben buradaki sanayi gücümü kaybedeceksem, Gaziantep halkı da bunu görüp kendince bir çözüm bulduysa bulmuştur. Bazen bazı rakamların çok korkutucu olmasına gerek yok. Beni de üzüyor böyle şeyler. Çünkü gerçekten biz bunları telaffuz etmeye başlayınca insanlarda bunları bir şey zannediyor.
ÜNİVERSİTELER HALKIN VE ŞEHRİN MALIDIR
MEMOHABER: Gaziantep’te 4 tane üniversite var. Sizde bunlardan birisiniz. Gaziantep önemli bir sanayi şehri. Sizce Gaziantep’te üniversite ile sanayi bir bütün müdür? Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nin sanayi iş birliğiyle ilgili planları nelerdir?
2 tane çok önemli soru sordunuz. Aslında Türkiye’nin problemi Gaziantep’te de kısmen yaşanıyor üniversiteyle şehrin bütünleşmesi o kadar önemli bir şey ki. Bizim üniversite anlayışımız yeni. Biz bu işe çok geriden başladık. Ama çok kısa zamanda çok hızlı yol aldık. Şuan da 200 üniversiteye ulaştık. Kaliteyi göz ardı edersek sayı önemliydi, artık ulaşılabilir oldu. Bu şu demektir; halkın ulaşabileceği bir noktaya geldi. Eskiden çok zirvede, çok uzakta, hayal bile edilemez bir kavramdı, konseptti üniversite ama artık ulaşılabilir seviyeye getirdik. Bundan sonra artık kaliteyi artıracağız ve halkla bütünleştireceğiz. Amerika’ya gidin bakın Avrupa’da da birçok üniversite öyle. Üniversitelerin etrafında duvar göremiyorsunuz, üniversiteye girdiğinizi anlayamıyorsunuz. Dünya’nın en iyi iki üniversitesine gittiğin zaman sokaklarda dolaşırken üniversite binasına giriliyor. Zaten üniversite şehrin kendisi. Halk da üniversitenin kafesine, kütüphanesine gidiyor, dolaşıyor. Profesörle yan yana yürüyor. Bu hale gelmiş. Bizim bunu başarmak için biraz daha zamana ihtiyacımız var. Biz hala üniversitedeki tarifi o üniversite de kaç tane öğrenci varsa sadece o öğrencilere hizmet vermek ve sadece o öğrencilerin girebileceği bir mekanizma oluşturmak üzere tanımlıyız. Yani duvarı örüyoruz, kapıya da bir kilit koyuyoruz buraya sınavla girme hakkını kazanan öğrenciyi alıyoruz halkı almıyoruz. Böyle bir üniversite anlayışı olmaz. Bunu hep beraber yıkmamız ve değiştirmemiz lazım. Çünkü üniversite bir rektörün veya mütevellinin malı değildir. O halkın şehrin malıdır. Üniversite “benim babamın malı değil” bu halkın öz malıdır. En doğal hakkıdır. Halk nasıl parklarda veya bir başka yerlerde rahat dolaşabiliyorsa o kadar öz malıdır. Onun malı olduğunu anlaması, üniversitenin de bunu alması lazım. Üniversitenin gerçek sahipleri onlardır. 2 milyonluk bir şehirden 4500 tane seçilmiş insan var burada. Bunun ciddi bir yatırım olduğunu düşünüyorum ben. Profesörler, kütüphaneler, tesisler var ve bunları 4500 insana kullandırtmak gibi bir seçkincilik yapma şansın var mı? Tabi halkında kendi malını sahiplenmesi lazım. Bu büyük bir sorumsal. Bunu çözmemiz için üniversite giriş sisteminden başlayarak çözmemiz lazım. Bizim şuan da ciddi bir şekilde üniversiteye yüksek puanlı insan sokma yarışımız var. Bu liseden kaynaklanan bir şey bundan bir an önce kurtulmamız lazım. Üniversiteye yüksek puanlı öğrenci sokma yarışına girdiğiniz zaman o yüksek puanı alan insanlar üniversite de bazı imtiyazlar elde ettiğini o yarışı kazandığını ve yarıştaki diğer insanları eleyip onlardan üstün olduğunu düşünmeye başlıyor. Bu sistem böyle değil. Bundan kurtulmamız lazım. Üniversitenin de o zaman temel görevi şöyle oluyor: ben buraya iyi öğrenci alacağım, iyi öğrenciyle yetineceğim benim işim bitti. Çünkü yarış onu gösteriyor. Eğer bir üniversitenin görevi gerçekten halkla bütünleşmek olsa ki aslında temel görevlerinden biridir. Bu hep göz ardı ediliyor. Bazı üniversiteler sadece eğitim öğretim yapıyor. Halk bunun farkında değil, hiç kimse farkında değil. Giriyor diplomasını alıp çıkıyor. Ama sektörle, halkla temasa geçti mi? Sahaya indi mi? Nasıl davranılacağını bilmiyor, halkı tanımıyor, halktan kopuk, halkın ne olduğunu bilmiyor. Mesleğe girdiği zaman halka farklı bakıyor. Çünkü halkla aynı ekosistemin içine girmemiş. Sıkıntımız bu. Onun için dünya bas bas bağırıyor. Sosyal sorumluluk, sosyal girişimcilik diyor. Sosyal girişimci değilse ileri düzeydeki teknoloji onu başarılı yapmaz. Onun için yurt dışındaki birçok üniversitede Üniversite Seçme Sınavı yok. Onların sisteminde bir proje yapılacak ve o proje halka fayda sağlayacaksa üniversiteye girebiliyorsun. Biz sosyal sorumluluk projelerimizi bile böyle yapamıyoruz. Hep hissi davranıyoruz. Acıyoruz, puan veriyoruz, yardım ediyoruz. Ama proje olmadığı için hiç bir anlamı yok. Proje şu demektir: O yaptığın şeyin fonunu, insan kaynağını bulacaksın ve çıktısını ölçeceksin. Bunu ancak üniversite yapabilir. STK’lar yapamaz, yardım eder ama üniversite yoksa bir projesi yoktur yani sosyal bir proje değildir o. ARGE kısmen var. ARGE’de şu demek; Üniversitenin sanayiyle buluşması, bir ara kesit oluşturması, bir platformda yan yana gelmesidir. Denemeler olmadı mı tabiki oldu. Oturuyoruz, konuşuyoruz aradan 3 ay 5 ay geçiyor ortada bir şey yok. Sanayiciyle üniversite oturup konuştuğu zaman aslında anlaştığını zannediyor. Ama anlaşamıyor, anlaşması da mümkün değil. Çünkü aynı dili konuşmuyoruz. Aynı Türkçe’yi aynı İngilizce’yi konuştuğumuzu zannediyoruz problem o. O kadar net ki. Ben çok oturdum moderatörlük yaptım. Konuşuyorlar ama anlaşamıyorlar. Mutlaka arada bir dekodere ihtiyaç var. Üniversitelerinde başaramadığı sıkıntı duyduğu şey bu. Dekoder ne demek: Uydudan sinyalleri alıyor, dönüştürüyor televizyona veriyor. Yani hocadan sinyali alacak, dönüştürüp sanayiciye verecek. Dekoder onu çevirecek. Yoksa hoca para dediği zaman hocanın kastettiği parayla sanayicinin kastettiği para aynı değil. O yüzden orada bir arakest olması lazım. Bununda tek yolu Teknoparklar ve teknoloji merkezleri. Hasan Kalyoncu’nun da başarısı bu. Kalitto Kalyoncu İnovasyon ve Teknoloji Transfer Ofisi’ni kurduk. 2,5 senedir çalışıyor. Bu hem uluslararası fonda hem de sanayiciyle üniversitenin arasındaki arakesti sağlıyor.
ÜNİVERSİTELER, SANAYİCİNİN İŞİNE YARAYAN BİLGİYİ ÜRETMELİ
Bazen hocaların söylediği en doğru şeyler sanayicinin işine yaramayabilir. Yani sanayicinin işine yarayan bilgiyi üniversitenin üretmesi lazım. Ben tamamıyla üniversitenin sanayicinin ayağına gitmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü şuan da Gaziantep’te de böyle Türkiye’de de böyle sanayıcı biraz daha önde. O adam öndeyse sen ona gideceksin. Amerika’da İngiltere’de teknoloji merkezleri, Teknoparklar, üniversiteler biraz daha öne geçtiği için avantajlı durumdalar. Benim burada da sloganım bu: “Üniversiteyi sanayiciye götürüyoruz.” başka şansım yok. Bununda merkezinde çok güvenli projelerden bir tanesi Organize Sanayi Bölgesi’nde yapacağımız Teknopark İnovasyon Merkezi, Kuluçka Merkezi olacak. Burada bir ayakta Kuluçka var. Çok az bilinen birşey. Kuluçka dediğimiz şey; dünyada startup diyorlar. Başlangıç şirketleri, yeni doğan şirketler, dünyadaki bütün şirketler üniversitenin Google dan tutun apple lına kadar üniversitelerin ekosisteminden üniversite öğrencilerinden çıkmıştır. Yani 2-3 tane üniversite öğrencisi bir şirket kurar, bunlardan belli sayıda şirketler ölüm vadisi denilen birşey vardır. Kurulan yeni şirketler ilk iki yıl içerisinde batar. Ölüm vadisini atlattığı zaman kolay kolay batmaz, yükselmeye başlar. O nedenle bütün mesele o ölüm vadisinden yeni kurulan şirketleri geçirmektir. Onun içinde kuluçkaya alırlar onları, korurlar. Öyle bir sistem yapar ki ofis verir üniversitenin içinde. Senin ofisin benden, sekreterin benden, telefonun benden, hukuk danışmanın benden sen yeter ki batmadan iki seneyi atlat der. Kuluçkalamak o demektir. Yani bütün şirketler buraya alınır, iki sene sonra mezun edilir. Bunlardan batan batacaktır, kalanlarda dünya şirketi olma şansına sahiptir. Bakarsınız Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nden bir tane çıkar. O bütün şehri de ülkeyi de arkasından sürükler. Bizim acilen hocalara şirket kurdurmamız lazım. Eskiden hocaların para konuşması şirket kurması ayıptı. Şimdi öyle değil hele Gaziantep’te hiç olamaz. Yani hoca iyi bir profesör olabilir ama kendi şirketini de mutlaka kurması lazım. Bizde kuluçka sistemini burada kurduk. Hem hocalara hem de öğrencilere şirket kurdurmaya başladık. Geçen yıl 10 tane öğrenci şirket kurdu. Bir tanesi iyi gidiyor onu takip ediyoruz. Bir tanesi kuluçkadan mezun oldu. Şimdi şehrin merkezinde ofis tuttular. 20-30 öğrencinin çalıştığı bir şirket oldu, yavaş yavaş büyüyor. Biz bu kültürü buraya yerleştirmeye çalışıyoruz. Buraya yapacağımız en büyük şey bu. Bence bu üniversite-sanayi iş birliğinde de bu girişimciliği üniversite kuluçka sistemine taşırsak daha farklı modellerle dünyayla rekabet edecek yeni şirketlerin çıkacağını düşünüyorum.
GAZİANTEP’TE YÜKSEK ÖLÇEKTE BİR ARGE YOK
MEMOHABER: Gaziantep Üniversitesi’nin Teknopark’ını analiz ettiniz mi?
Gaziantep Üniversitesi’nin Teknopark’ını detaylı bir analiz yapmadım ama zaman zaman ziyaretlerim oluyor. Biraz doluluk oranlarının ve rehabetin düşük olduğunu söylüyorlar. Bunu da şuna bağlıyorum. Gaziantep’te yüksek ölçekte bir ARGE yok. Daha aile yapısı şirketler var. Çalışan az. ODTÜ’nün kendi içerisinde çok büyük bir Teknopark var, OSTİM’de ayrı bir Teknopark var. İkisi birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısı. Yani bir tane üniversite bölgesinde var ise bir tane de organize sanayi bölgesinde olmalı. Çünkü oradaki ölçeğe de cevap vermesi lazım.
24 BÖLÜMÜN 11’İNDE LİDERİZ
MEMOHABER: HKÜ’de yeni bölümler açmayı düşünüyor musunuz?
Aslında bakarsanız yeni bölüm açmayı çok düşünmüyoruz. Bizim zaten 24 tane bölümümüz var. İyi üniversitelere bakarsanız onlarda da hemen hemen 15-20 bölüm var. Yani biz bölüm sayısı olarak belli bir doygunluğa ulaştık. Yeni bir bölüm açmayla ilgili çok tek tük yani şimdi özel eğitimi bu sene açıyorum, sağlıkla diyalizi açabilirim. Belki orta vadede yeni bir takım gelişmeye bağlı şeyler açabiliriz. Ben diyorum ki bizim bu konularda biraz daha derinleşmemiz lazım. Şimdi ben Tıp Fakültesi kurmaya çalışsam hemen kurarım. Birçok hastane de bende üye olmak istiyor. Çok çok iyi bir Tıp Fakültesi kurarım ve çok yüksek puanlı öğrenci alırım. Yani Türkiye’de ilk beşe girerim. Çünkü ben onun nasıl yapılacağını ve sinerjisini biliyorum. İyi bir öğretim üyesi kadrosuyla ve iyi bir hastane anlaşmasıyla çok iyi bir Tıp Fakültesi kurulabilir. Ama zaten şehrimizde üç tane tıp fakültesi var, zaten onlar yeterince derinleşemedi sıkıntı çekiyorlar inanın. Bizim daha fazla derinleşmeye ihtiyacımız var. Ben bulunduğumuz bölümlerde derinleşmek istiyorum. Her bölümümüzün doktorası olması lazım. Doktora bilim adamı yetiştirmek demektir. Şimdi bir bölümünüz var, kurdunuz, mezun verdiniz. Mezun verdikten sonra yüksek lisansı açmanız lazım. Yüksek lisanstan sonra doktora açmanız lazım. Bu derinleşmedi. Ama şöyle yapabilirsiniz: birçok üniversite de 100 tane bölüm var. Üç tane öğretim üyesi alıyor bitiriyor. Ama hiç birinde doktora yüksek lisans derinleşme yok. Niye çünkü ticari düşünüyor. Şimdi derinleşmenin maliyeti bana olacak. Daha çok hoca alacağım, doktora ve yüksek lisanstan para kazanamazsınız çünkü para veren şeyler değil. Ne yaparsın bilim üretirsin. Çünkü doktora olmadan bilim üretemezsiniz. Research orda yapılır, lisansta da yapılır ama asıl yüksek lisana doktorada yapılır. O zaman benim daha çok hoca almam lazım. Bunu yapmamız lazım, bizim derdimiz bu. Açılabilir bir iki projemiz var. İletişim Fakültesini kurmayı düşünüyorum. Görsel İletişim Bölümü’nü açtık. Ama bu bölümde Türkiye üç yüzüncüsünü beş yüzüncüsünü sekiz yüzüncüsünü aldık. Ve hepsini burslu alıyorum. İki senelik bölüm hiç bir yerde olmayan bilgisayar laboratuarları ve stüdyosunu kuruyorum. Yeni mimarlık fakültesi binası yaptım. Bunlar hep yatırım. Niye yapıyorum ben bunları çünkü ciddi bir medya derinliği var, ciddi bir ihtiyaç var. Benimde oraya kaliteli eleman yetiştirmem lazım. Belki de iletişim fakültesine bu dönüşecek ama zamanı var. Bunun yanında belki radyo-televizyon-sinema koyup iletişim fakültesine dönüşecek. Çok iyi bir sağlık bilimleri fakültem var. Orada çok iyi üç tane bölümüm var. Ben hastanesi olan, tıp fakültesi olan, sağlık bilimleri fakültesinden daha yüksek puanlı öğrenci alıyorum. Bu ilginç bir şey yani. Hem kendi şehrimde hem de Türkiye’de hemşireliğe, beslenmeye ve fizyoterapiye en yüksek puanlı öğrenciyi ben alıyorum. Ama benim tıp fakültem de yok hastanemde yok. Niye çünkü ben o işi iyi yapıyorum ve ona yönelik hocalarım, laboratuarlarım var. O iş benim uzmanlığım. Adam tıp fakültesinin yanına sağlık fakültesi yapmış ama o gölgede kalıyor. O gelişmiyor, tıp onu bastırıyor. Bende öyle olsun istemiyorum. Hedefimiz hepsinde lider olmak. 24 bölümün 11 inde lideriz. Diğerleri daha ortalarda. Biz lider bölümler, fakülteler olsun derinleşelim ODTÜ kıvamında bir üniversite olsun istiyorum.
BÖLGENİN İLK VE EN GÜÇLÜ VAKIF ÜNİVERSİTESİYİZ
MEMOHABER: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Biz bölgenin ilk vakıf üniversitesiyiz. Bu önemli birşey. Burada samimi bir yatırım, çalışma var. Oda meyvelerini veriyor. Şuan da bir vakıf üniversitesi kurulabilir ama o dönemde kurmak büyük bir cesaretti. Kurucusuna minnetlerimi gönderiyorum. Gerçekten Gaziantep’in özüne yakıştı. Çünkü Gaziantepli de kendi iline yatırım yapıyor. Kendi ilinde bilinmek istiyor. Bölgenin ilk ve en güçlü vakıf üniversitesi olduğumuzu düşünüyorum. Güçlüyüz! Bu gücümüzü nerden alıyoruz iyi bir öğretim üyesi kadromuz var, iyi öğrencilerimiz var, iyi bir şehrimiz var. Şehir bizim arkamızda, bizde şehrimiz için her şeyi yaparız. Bütün şehir yetkililerine de bunu söylüyoruz. Biz bu şehrin üniversitesiyiz ve buranın malıyız. Onların da hizmetinde ve emrindeyiz. Ben bunu hem valimize hem belediye başkanlarımıza hem de milletvekillerimize defe atla söylüyorum. Bu çok önemli bir şey. İyi bir üniversite, iyi bir okuma yapıyoruz. İyi okuyamazsanız iyi yazamazsınız. Ben bunu okur-yazarlık olarak adlandırıyorum. Biz Dünya’yı ve Türkiye’yi okuyup analiz edebiliyoruz. Bu okumada nerede duruyoruz ve ne yaparsak daha ileri gidebileceğimizi görüyoruz. İyi okuduğunuz zaman doğru konumlanmayı yapma şansınız var. Şehrin teveccühü önemli bunun için şükranlarımızı sunuyoruz. ama daha fazla sahip çıksınlar. Bazen kendinize haksızlık yapıldığını düşünüyorsunuz. Burada çok iyi bir hukuk fakültesi varken bazı öğrenciler daha kötü bir hukuk fakültesine gidince niye diyorum. Bu sorunun cevabını benim tek başıma bulma şansım yok. Şehirle birlikte bulmamız lazım. Çocuk Hasan Kalyoncu Üniversitesi’nden bir bölümü değil de daha düşük kalite de başka bir yeri tercih ediyorsa bu aynı zamanda benim değil şehrinde eksikliğidir. Bunu da hep beraber çözmemiz gerekiyor. Biz burada üniversitesiyle daha yaşanabilir şehir yaptığımız zaman bende o zaman daha hak ettiğim şeyi alacağım. Aslında bazen de bana haksızlık yapıldığını hissettiğim oluyor. Bunu da bir şekilde beraber kurtarmamız gerekiyor. Benim şehre, şehrin de benim desteğime ihtiyacı var.
Yorum Yazın