
Gaziantep Barosu tarafından 16 Nisan’da yapılacak halk oylamasına sunulacak 18 maddelik Anayasa değişikliğini incelemek üzere kurulan Anayasa Komisyonu sonuç bildirgesini açıkladı.
Gaziantep Barosu tarafından 16 Nisan’da yapılacak halk oylamasına sunulacak 18 maddelik Anayasa değişikliğini incelemek üzere kurulan Anayasa Komisyonu sonuç bildirgesini açıkladı.
Gaziantep Barosu'nun sitesinden duyurulan sonuç bildirgesinde şu görüşlere yer verildi:
"Devletin anayasal olması, kuvvetler ayrılığı, hukuk güvenliği, devlet organlarının hukuka bağlılığı temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, yasa önünde eşitlik, yargı bağımsızlığı ve devlet organlarının hukuka aykırı davranışlarından dolayı sorumlu olması ile devlet müdahalelerinin ölçülülüğü şeklinde kendisini göstermektedir.
Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir devlet, demokratik ve anayasal bir devlet olamaz.
Öte yandan demokrasi ile hukuk devleti açısından ise, her ikisinin de birbirini gerektirdiği ve koruduğu kabul edilmektedir. Bu çerçevede, hukuk devleti, siyasi açıdan olgun bir halkın, kendi kendini sınırlandırdığı düzen olarak tanımlanmaktadır. Mutlak iktidara sahip kralın yetkilerini sınırlandırmak amacıyla ortaya çıkan “kuvvetler ayrılığı” ve “denge ve denetleme sistemi”, günümüz demokrasilerinin vazgeçilmez bir ilkesidir. Kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde ‘’ anayasa olmaz. Kuvvetler ayrılığı, demokrasinin nefesidir. Kuvvetler ayrılığının olmadığı bir devlet, anayasal bir devlet olamaz.
Anayasa değişikliği, milli ve kapsayıcı olma özelliğinden uzaktır..
Anayasalar, ait oldukları toplumun değerlerini ve ideallerini yansıtır; siyasal iktidarı düzenler ve aynı zamanda sınırlayarak, bireylerin hak ve özgürlüklerini güvence altına alırlar. Yani anayasalar, denge ve denetlemenin ilk kurulduğu yerdir.
Ülkemizde anayasalar, toplumsal uzlaşma sonucu ortaya konulmuş metinler olmaktan ziyade, askeri darbelerle birlikte, dar bir kesimin fikirleri ile, o anki mevcut durum göz önüne alınarak, etki-tepki psikolojisi ile hazırlattırılmıştır. Aynı durum, 15 Temmuz darbe kalkışması sonrası , ülkede OHAL süreci devam ederken hazırlanan anayasa değişiklik metninde de, kendini açıkça göstermektedir. Oylamaya sunulan mevcut anayasa değişikliği toplum tarafından tartışılmadan, yeni öneriler getirilmeden, eleştiriye tabi tutulmadan hazırlanmış ve bu şekli ile referanduma gidilmektedir. Bu yönüyle hazırlanan anayasa değişikliği milli ve kapsayıcı olma özelliğinden uzaktır.
Anayasa değişikliği bilimsellikten mahrumdur.
Her türlü iş ve eylemin başarılı olmasının en temel şartı, bilimsel olmasıdır. Söz konusu değişiklikler üniversitelerin ilgili ana bilim dallarında da tartışılmamış, bilim çevreleri hazırlığın dışında tutulmuştur. Bu yönüyle de hazırlanan anayasa değişikliği bilimsellikten mahrumdur.
Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu, Meclis İç Tüzüğü’nün antidemokratik olduğu bir ülkede; bunlara göre şekillenmiş ve faaliyetini sürdüren meclisin ve aldığı kararların meşrutiyeti de, ayrı bir sorgulama konusudur.
Anayasa değişikliği ile, yürütmeye, diğer erkler üzerinde, vesayet tanınmaktadır.
16 Nisan referandumu ile getirilmek istenen değişikliklere bakıldığında; Anayasa değişikliği teklifinin kuvvetler ayrılığı açısından çok ciddi tehlikeler içerdiği ortadadır. Söz konusu değişikliğe temel gerekçe olarak, Ülkede bulunduğu iddia edilen vesayetlerin kaldırılması ile yürütme erkine hızlı karar verip uygulama imkanı sağlanması gerekliliği gösterilmektedir.
Ancak, değişikliklere bakıldığında, bir vesayetin kalkıp, başkaca vesayetlerin önünün açıldığı anlaşılmaktadır.
Yeni vesayetlerin en önemlisi ise, yürütmenin, diğer erkler üzerindeki vesayetidir. Kuvvetler ayrılığında, temel olarak 3 kuvvetin varlığı söz konusudur. Bunlar ; yasama; yürütme ve yargıdır. Günümüzde bir gerçek olarak, bu kuvvetlere, medyanın da eklenmiş olduğunu, rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani bu gün için 4 kuvvet söz konusudur. Mevcut durumun öncelikli olarak tesbitini yapmak gerekir ise, şu an bu dört kuvvetin, birbirinden tamamı ile ayrı ve bağımsız olduğunu iddia edebilmek hiç bir şekilde mümkün olmayıp, tersine ve maalesef, bu 4 güç, ülkede birbirlerini direkt olarak etkileme noktasındadırlar. Bu da demokrasimizdeki sıkıntılarının en temel noktasıdır.
Bu tesbitten sonra, getirilen anayasa değişikliğine baktığımızda, şu anki mevcut durumdaki kuvvetlerin birbirini etkileme ve etkilenme durumlarının, tamamı ile, devşirilerek, tüm kuvvetlerin iç içe girmesi kaçınılmaz gözükmektedir.
Her ne kadar, getirilen değişiklik ile birlikte, yargıya bağımsız ve tarafsız olma sıfatları verilmekte ise de, sadece sıfat verilmesinin , öze etki edebilmesi mümkün değildir. Yasalardaki sıfatların gerçek hayatlarda karşılığının olması, o sıfata sahip kişi ve kurumların, bunu içselleştirip, hayat tarzı olarak benimsemeleri ile sağlanabilir. Yürürlükteki anayasada Cumhurbaşkanının tarafsızlığı açık şekilde yazılıyken, mevcut durumda, Sn. Cumhurbaşkanı’nın tarafsız olamayacağını bizzat ifade etmesi bunun belirgin bir örneğidir.
Bu açıdan, değişiklik ile yargıda yapılan düzenlemelerin, hakim-savcı bağımsızlığı ve tarafsızlığına, taban tabana zıt maddeler ihtiva ettiği ortadadır.
Tarafsızlık sıfatı bulunmayan; parti üyesi ve /veya Parti Genel Başkanı durumundaki Cumhurbaşkanının, HSK üyelerinin belirlenmesinde, 13 kişiden, 6 sını, tek başına belirlemesi; o anki hakim iktidarın, yargıyı yönetip yönlendirmesine neden olabileceği aşikardır. HSK ya seçilecek hakim–savcılar, ancak, siyasi düşüncelerinin tezahürleri ile o mevkiiye gelebilecek; mesleki birikim ve nitelikleri göz ardı edilecektir. Bu husus, TBMM de seçilecek kurul üyeleri içinde aynı olacaktır. Bunun yansıması ise, ülkedeki tüm hakim-savcıları mutlak suretle, derinden etkileyecek; yargı önünde haklının değil; güçlünün üstün gelmesi sonucuna yol açabilecektir.
Bu değişiklik ile birlikte, devamlı ivme kaybetmekte olan Avukatlık mesleği anlam ve değerini tamamı ile yitirme tehlikesi altındadır. Avukatın yerini iş takipçileri alacaktır.
Anayasa değişiklik metni, hukuki anlamda, ciddi boşluklar içermektedir.
Getirilen değişiklik metni, sonuç olarak, hem hukuki; hem de siyasi metin özelliği taşımaktadır. Siyasi metin olarak, her siyasi görüşten vatandaşın, kendisine ait siyasi düşüncelerle, yaklaşımda bulunması, kabul edilebilir bir durumdur. Ancak, olaya hukuki anlamda bakıldığında, anayasanın, tüm toplumu kavrayıp, kapsayacak yönünün çok zayıf kaldığı; hazırlanış biçimi; hukuki çok ciddi boşluklar içermesi ve Hukuk devleti ilkesinin güçlendirilmesine ilişkin mevcut duruma, yeterli bir katkı sunmadığı dikkate alındığında, hukuksal anlamda eksikler içeren bir metin olduğu görülmektedir.
Burada Jean-Jacques Rousseau’nun şu sözlerini hatırlatmakta fayda vardır.
‘’ İyi yasalar daha iyisini getirirler; kötü olanlarsa daha kötülerini.’’
Anayasa değişikliği ile, sadece güçlü bir yürütme önerilmekte, denge-denetleme mekanizmaları ise göz ardı edilmektedir.
Denge ve denetleme sistemi; demokrasi, güvenlik, refah, barış, dayanışma, adalet gibi hedefleri olan ülke anayasalarının, omurgasıdır. Çünkü denge ve denetleme sistemi, devletin temel organlarının yetki ve sorumluluklarını tanımlar; herhangi bir kurum ya da kişinin aşırı güç kazanmasının önüne geçer. Böylelikle, “güçlü” karşısında daha “zayıf” konumda olan bireylerin hak ve özgürlüklerinin korunmasını sağlar, keyfiliği engeller, kanunların ülkedeki tüm vatandaşlar için eşit biçimde uygulanmasının zeminini oluşturur. Getirilmek istenen değişiklikte, sadece güçlü bir yürütme önerilmekte, denge-denetleme mekanizmaları ise göz ardı edilmektedir.
Demokrasilerde, yürütme erkini denetleyecek tek mekanizma, seçim olamaz; olmamalıdır.
Seçimler, vatandaşların genel eğilimlerini, memnuniyetsizliklerini ve/ veya taleplerini ölçmek açısından önemli bir mekanizmadır. Ancak demokratik bir devlette, devlet yöneticilerini, vatandaşa hesap verebilir kılan tek mekanizma belirli aralıklarla yapılan seçimler değildir. Yasama ve yürütme ve yargı organları bir yandan kuvvetler ayrılığı ilkesine bağlı olarak birbirinden bağımsız yetki alanlarına ayrılırken, diğer yandan her birinin, diğerini denetleyecek sorumluluk ve yetkiye sahip olmasının nedeni; denetimi sadece seçimlere bırakmamaktır.
Cumhurbaşkanlığı ile TBMM seçimlerinin aynı günde yapılması, yasama ve yürütme arasında baştan sakat kurulan ilişkinin beş yıl süreyle devam ettirilmesiyle sonuçlanacaktır.
Anayasa değişikliği ile öngörülen sistem, Başkanlık Sistemi değil; tüm kuvvetlerin Cumhurbaşkanında birleşmesini öngören, Kuvvetler Birliği Hükümet sistemidir.
Demokrasinin içinde bir sistem olan Başkanlık sisteminin, en temel özelliklerden birisi, yasama ve yürütme organlarının birbirlerinin görevine son verememesidir. Getirilen düzenleme de, Cumhurbaşkanı’nın seçimleri yenileme yetkisini kullanması, hiçbir koşula bağlanmamışken, TBMM’nin aynı yetkisi ancak üye tamsayısının beşte üçünün kararıyla kullanabilecektir Bu ise silahların eşitliği ilkesine taban tabana zıttır. Kurulması teklif edilen sisteme asla ‘’Başkanlık Sistemi ‘’ismi verilemez. Bu sistem, tüm kuvvetlerin Cumhurbaşkanında birleşmesini öngören bir kuvvetler Birliği hükümet sisteminden başka bir şey değildir.
Unutmamak gerekir ki; İyi yöneticiler var ise iyi kanunlara; iyi kanunlar var ise, iyi yöneticilere ihtiyaç yoktur."
Yorum Yazın